Kategoriler
Batı Resim Tarihi

11-Ölümün Gölgesinde: Michelangelo Buonarroti (1475-1564)

Yeter yeter yeter! Daha fazla anlatmayın! Hepsini tek seferde özetleyin! Tanrı İtalya’yı, Michelangelo’nun çizimlerinden yarattı deyin!”

İtalya’yı gezen Amerikalı turist grubuna sürekli “Michelangelo şu eseri yaptı, bu binayı tasarladı, vb.” denmesi üzerine bir turistin rehbere tepkisi, Mark Twain’in “Innocents Abroad” kitabından

Kırk yıl süren anıt mezar

Yazı dizimizin bir önceki bölümünde anlatıldığı üzere, Sistine Şapeli’nin tavan fresklerini bitiren Michelangelo büyük bir üne kavuşmuştu.

Ama Michelangelo’nun aklı, Papa II. Julius için yapmayı düşlediği anıt mezardaydı. Böylece esas tutkusu olan heykele dönebilecekti.

Sistine Şapeli’nin bitirilmesinden yalnızca dört ay sonra papanın ölmesi, planlarını değiştirmedi. Hatta yerine geçen yeni papa, Lorenzo de’ Medici’nin oğlu Giovanni di Lorenzo de’ Medici, ya da papa ismiyle X. Leo, bu planları destekledi. Böylece Michelangelo, ilk tasarladığı projeyi daha da zenginleştirdi ve bunu yedi yılda bitirmek üzere bir anlaşma imzaladı.

Mezar, Kilise’nin putperestler üzerindeki zaferinin alegorisi olacaktı. Alt katta Papa II. Julius tarafından ele geçirilerek Kilise’nin hakimiyeti altına alınan yerleri gösteren “Zaferler” serisi ve Hristiyanlığı kabul eden pagan “Köleler” yer alacaktı. Bunların üzerinde, zihnin beden üzerindeki galibiyetini simgeleyen “Musa” ve “Aziz Paul” heykelleri bulunacaktı. Ayrıca papanın heykeli, en tepede beş devasa heykel, ikinci derecede önemli başka figürler ve bronz kabartmalar ile, gerçekten görkemli bir yapıtın ortaya çıkması hedefleniyordu.

Aslında sözleşmenin şartlarından biri, anıt mezar bitene kadar Michelangelo’nun başka büyük bir iş almamasıydı. Ama başlarda Michelangelo’nun istediği gibi çalışmasına izin veren X. Leo, selefi için hazırlanan anıtın şaşasını gördükçe, Michelangelo’nın aklını çelmek için ondan Floransa’daki Medici Kilisesi San Lorenzo’nun cephesini tasarlamasını istedi.

Hem II. Julius’un mezarını hem de bu mimari projeyi beraber götürebileceğine inanan Michelangelo hemen bu yeni projeye atılmaya karar verdi. 1518’de imzalanan anlaşma, işin sekiz yılda bitirilmesini öngörüyordu.

Bunu gören II. Julius’un mirasçıları, Michelangelo’yu tamamen elden kaçırmamak amacıyla ona yeni bir kontrat önerdiler. Yapılması planlanan anıt mezar yarı yarıya küçültülmüş, heykellerin adedi azaltılmıştı. Michelangelo hemen bu kontratı da imzaladı.

Fakat X. Leo, eski papanın mezarı üzerinde çalışmasını yasakladı. 1520’de San Lorenzo Kilisesi’nin yapımından da serbest bıraktığında, Michelangelo ne San Lorenzo’yu inşa edebilmiş, ne de anıt mezarı bitirebilmişti.

Papa X. Leo 1521’de ölecek ve yerine geçen papalar Michelangelo’ya, hiçbir zaman tamamıyla gerçekleşmeyecek siparişler vererek, II. Julius’un mezarı üzerinde çalışmasını engelleyeceklerdi.

Böylece yıllar geçti ve Michelangelo, hayatının yapıtı olarak gördüğü eser üzerinde, yaklaşık üç yıllık bir süre dışında kesintisiz çalışamadı. Bu sırada Julius’un varisleri de, anıt mezarın ölçeğini her seferinde daha da azaltan yeni anlaşmalar imzalattılar. Anıt mezar için toplam altı farklı proje geliştirildi.

1505’te ortaya atılan Papa II. Julius’un mozolesi fikri, tam kırk yıl sonra 1545’te bittiğinde, yine azametli olmakla birlikte, özgün tasarımının gölgesinden ibaretti. Zaten II. Julius Aziz Peter Bazilikası’na gömüldüğü için, bu eser, mezar işlevini de görmedi.

Papa II. Julius’un Anıt Mezarı, 1505-1545, Michelangelo, San Pietro in Vincoli Kilisesi, Roma

Zorlukla dizginlenen öfke

Yapıtın içindeki heykellerden en ünlüsü Musa’dır. Zaten Musa’nın iki yanındaki, Eski Ahit’te geçen Rahel ve Lea isimli kız kardeşlerin heykelleri büyük olasılıkla Michelangelo’nun öğrencileri tarafından tamamlanmış, üst sıradaki heykeller ise doğrudan öğrencilerinin elinden çıkmıştır.

Musa, 1513-1515, Papa II. Julius’un Anıt Mezarı’ndan detay

Sistine Şapeli’nin tavanındaki Tanrı’yı andıran Musa başını sola çevirmiş bakarken, sağ eliyle hem On Emir’i tutar hem de parmaklarını sakalında gezdirir. Kafasındaki iki boynuz ise bir yanlış anlamanın ürünüdür: Aziz Jerome Kutsal Kitabı İbranice’den Latince’ye çevirirken, “ışık saçma”yı “boynuzların uzaması”yla karıştırmış ve bu hata yüzyıllarca devam etmiştir.

Michelangelo herhalde, Musa’nın boynuzlu olmak yerine ışıltılı bir yüze sahip olduğunu biliyordu. Yine de heykeli bu şekilde yapmakta beis görmemiştir. Bunun nedeni, Antik dünyada boynuzların güç ve ilahiliği sembolize etmesi olabilir.

Aslında heykeldeki oranlar, kasıtlı olarak, gerçeğe uygun yapılmamıştır. Bu heykelin, anıt mezarın ikinci katına yerleştirileceği planlandığından, aşağıdan bakıldığında daha etkileyici görünmesi için, vücudun belden üstü uzatılmış, omuzlar boyna göre daha iri yontulmuş, sol koldaki damarlar şişirilmiştir.

Bu heykelde Michelangelo’nun tam olarak hangi “an”ı gösterdiği belli değildir. Genel görüş, Musa’nın Sina Dağı’ndan indiği ve halkını altın buzağıya – yani puta – taparken gördüğü an olduğudur. Bu görüş, Musa’nın yüzündeki öfke, iğrenme ve yapmaya çalıştığı her şeyin yıkıldığını gören bir insanın içine düştüğü hayal kırıklığı karışımı ifadeyi açıklamaktadır. Musa’nın aynı zamanda, papanın anıt mezarını bitirmek için uğraşan Michelangelo’nun içinde bulunduğu ruh halini yansıttığı da yaygın olarak kabul edilir. Başka hiçbir eserinde, kişinin öfkesi ve bu öfkeye hakim olan çelik irade böyle başarılı bir şekilde verilmemiştir.

Musa’nın yüzü, Musa’dan detay

Michelangelo heykele dinamizm katmak amacıyla karşıtlıklardan yararlanmıştır. Musa’nın puta tapan İsraillilere tepki göstermek için ayağa kalkmak üzereymiş gibi bir hali vardır. Bu yüzden sol ayağını geri çekmiş, kalçası sola dönmüştür. Buna karşın, bedeninin üst kısmı sağa bakmaktadır. Bununla karşıtlık oluşturmak üzere başı sola çevrilmiştir ama parmakları sakalını sağa çekmektedir.

Bu heykeli, örneğin Donatello’nun “Aziz Yahya” heykeli ile karşılaştırdığımızda, Erken ve Yüksek Rönesans arasındaki farkı kolayca görürüz. Yahya’da bulunmayan dinamizm ve canlılık Musa’da fazlasıyla vardır.

Hem de ayakta bile değilken…

Aziz Yahya, 1408-1415, Donatello, Museo dell’Opera del Duomo, Floransa ve Musa

Nitekim Michelangelo bu yapıtını diğerlerinden üstün tutuyor, Musa’nın canlanması gerektiğini hayal ediyordu. Söylentiye göre, bir gün heykelin sessizliğine sinirlenmiş ve “Artık konuş” diyerek, Musa’ya vurmuştu.

Heykelin sağ dizindeki izin, Michelangelo’nun bu kızgınlığının eseri olduğu rivayet edilir.

Musa’nın dizi, Musa’dan detay

Mermer – gereksiz parçalar = heykel

II. Julius’un anıt mezarı için yapılmış ancak günümüzde Paris’te, Louvre Müzesi’nde sergilenen iki heykel ise, “İsyankar Köle” ve “Ölen Köle” isimli yapıtlardır.

Bu heykeller, papanın zaferine boyun eğen putperestler olarak görülebilecekleri gibi, Platon’un felsefesi uyarınca, “ruhun, etin zincirlerine karşı umutsuz, acı mücadelesinin simgeleri” de olabilirler.

Papanın ölümünden sonra kısıtlanmaya başlayan heykel ya da mimariyi temsil ettiklerini savunanlar da vardır.

İsyankar Köle, 1513, Michelangelo, Louvre Müzesi, Paris

Ölen Köle, 1513, Michelangelo, Louvre Müzesi, Paris

Michelangelo’ya en çok yakışan yorum olduğunu düşündüğüm için tercih ettiğim başka bir açıklamaya göre ise, bu figürler devasa mermer kütlelerine hapsolmuş heykellerdir. Nitekim her iki heykel de, kendilerini meydana getiren taş kütlelerine yapışık vaziyettedirler.

Bu heykellerin benliklerine kavuşmaları, yani heykel haline gelmeleri için yapılması gereken, mermerdeki gereksiz parçaların atılmasıdır.

Medici mezarları

1523’te X. Leo’nun kuzeni Giulio de’ Medici papa olmuş ve VII. Clemens adını almıştı. Kendisi San Lorenzo Kilisesi’ndeki Medici Şapeli’nde, bu aile için dört tane mezar yaptırmak üzere Michelangelo’yu görevlendirdi.

Sanatçının istediği maaşın üç katını ve San Lorenzo’da bir ev verdi. Michelangelo’nun başka bir işle meşgul olmaması için onu sürekli pohpohluyordu: “Biliyorsun papalar asla uzun yaşamıyorlar ve hiçbir arzu, ailemizin mezarlarının olduğu şapeli bitirmeni dilediğimizden daha ateşli olamaz… Eğer biri senden resim yapmanı isterse, ayağına bir fırça al, onunla dört vuruş yap ve resmin bittiğini söyle.”

1527’de Michelangelo San Lorenzo’da çalışırken, Medicilere karşı bir ayaklanma baş gösterdi. Michelangelo, patronu Medicilere karşı Floransalı asilerin yanında yer aldı, hatta Floransa’nın surlarının güçlendirilmesi görevi verilince, bunun için bazı planlar hazırladı.

Ama isyancılar yenildiler ve papa Michelangelo’yu bağışladı. Bunun üzerine 1530’da Michelangelo, devirmeye çalıştığı Medici ailesinden gelen papanın siparişi olan mezarlar üzerinde yeniden çalışmaya başladı.

Yine de bu dört mezardan yalnızca iki tanesi bitmiştir.

Giuliano di Lorenzo de’ Medici’nin mezarı, 1523-1534, Michelangelo, Medici Şapeli, Floransa

Lorenzo di Piero de’ Medici’nin mezarı, 1523-1534, Michelangelo, Medici Şapeli, Floransa

Giuliano ve Lorenzo’nun heykellerinin altında, ikisi kadın, diğerleri erkek, iki çift heykel vardır. Michelangelo bu dört figür ile, gece-gündüz ve şafak-alacakaranlığı göstermeyi ve bunların, yani zamanın kaçınılmaz, hızlı hareketiyle Giuliano ve Lorenzo’nun ölümüne neden olduklarını belirtmeyi amaçlamıştır.

Bu figürler, bizlerin yaşadığı, geçici dünyaya aittir. Bu yüzden ölümlülere has, endişe, korku, acı, vb olumsuz duyguları gösterirler. Aynı nedenle, biçimleri kasıtlı şekilde bozularak, ideal güzellikten uzaklaşmışlardır.

Diğer yandan Lorenzo ve Giuliano’nun heykelleri, bu iki kişinin portreleri olarak değil, iki farklı simge olarak yapılmıştır. Lorenzo, miğferinin gölgesi altında, kollarıyla bedenini kapatmış, ayaklarını birbirlerinin üzerine koymuş halde, tefekküre dalmış insanın sembolüdür. Buna karşın elinde ordu komutanlarının sopasını tutan, her an ayağa kalkacakmış gibi görünen Giuliano ise, eylem insanını simgeler.

Altlarındaki heykel çiftlerinden farklı olarak, onlar için artık zamanın yıpratıcı etkisi söz konusu değildir. İkisi de Tanrı’ya, mükemmelliğe kavuşmuşlardır. Bu sayede gerçek birer insandan ziyade, idealize edilmiş figürler olarak karşımıza çıkarlar.

Medici mezarları çok ünlü olsalar da, gerek Lorenzo gerek Giuliano’nun heykelleri, “Davut”ta, “Musa”da veya Michelangelo’nun diğer heykellerinde gördüğümüz enerjiye sahip değillerdir.

Bunun ana nedeni, bu dönemde Michelangelo’nun içinde bulunduğu fiziksel ve zihinsel yorgunluk hali olabilir. Sürekli yeni siparişler alan sanatçı, artık ellili yaşlarına gelmişti ve kendi deyimiyle, “bir gün çalışırsa, dört gün dinlenmek zorundaydı.”

Belki de artık, dünyayı sarsacak ölçüde büyük eserler yaratma döneminin geride kaldığını düşünüyordu.

Ne kadar yanıldığını anlamakta gecikmeyecekti.

Yüzyılımızın ışığı

VII. Clemens 1534’te Michelangelo’ya yeni bir görev verdi: Sistine Şapeli’nin duvarına bir fresk çizilmesi…

Michelangelo’nun bu eserin yaratılması sırasındaki duygu dünyasını bilmemiz, eseri daha doğru yorumlamamıza yardımcı olur.

Michelangelo 1534’te, 59 yaşındayken Floransa’dan ayrılıp bir kez daha Roma’ya gittiğinde, yalnızca bu şehirde değil, tüm İtalya’da sanatın tanrısı olarak görülüyordu. Kelimenin tam anlamıyla rakipsizdi. Genç sanatçılar ona öykünüyor, onunkiler gibi vurucu eserler üretmeye çalışıyorlardı.

Ama bu büyük sanatçı derin bir mutsuzluk içindeydi. Bunun tek nedeni, yıllardır peş peşe başladığı ama bitiremediği işlerden duyduğu acı ve başarısızlık hissi de değildi.

Bundan daha fazla, yaşadığı hayattan ve bunun sonuçlarından korkuyordu. Bu korkunun önemli bir nedeni ise, 1532’de tanıştığı Tommaso dei Cavalieri’ye duyduğu aşktı. Zaten Roma’ya da ona yakın olmak için yerleşmişti.

Tanıştıklarında Michelangelo 57, Tommaso 23 yaşındaydı. Soylu bir aileden gelen Tommaso’nun sıra dışı bir yakışıklılığa sahip olduğu söylenir. Michelangelo için Tommaso, “yüzyılımızın ışığı, tüm dünyanın kusursuzluk örneğiydi.”

Asırlar boyunca, Michelangelo’nun Tommaso’ya yazdığı duygu yüklü şiirlerin hayal ürünü kadınlar için kaleme alındıkları varsayıldı. Bunların, tek sevdiği kadın Vittoria Colonna’ya yönelik olduklarını iddia edenler de çıktı. Ama Colonna ile arasındaki, cinsellik barındıran bir aşk değil, entelektüel bir birliktelikti.

Nitekim bugün, kendisine gönderdiği erotik çizimlerden de malum olduğu üzere, bu şiirlerin Tommaso için yazıldıklarını biliyoruz.

Yaşayanları ve ölüleri yargılamak için gelecek…

Michelangelo bu yeni freske başladığında, artık yaşlandığı, yorulduğu, üstüne üstlük genç bir erkeğe aşık olduğu ve şehvet günahı yüzünden sonsuza dek lanetleneceği düşünceleri altında eziliyordu. VII. Clemens’in 1534’te, bu freskin siparişini verdikten kısa süre sonra ölmesi üzerine yerine Papa III. Paul geçti.

Bu yıllarda Protestanlık, Katolik Kilisesi’ne karşı hakimiyet alanını adım adım genişletiyordu. Ayrıca Roma 1527’de Kutsal Roma Cermen İmparatoru V. Charles’ın birliklerince yağmalanarak şanından çok şey kaybetmişti.

Papa III. Paul hem Katolik Kilisesi’nin hem de Roma’nın otoritesini geri kazandırmaya katkıda bulunması amacıyla Michelangelo’nun bu yapıtı bitirmesini sağladı. Hazırlıklarına 1535’te başlayan Michelangelo, 1536’dan 1541’e kadar durup dinlenmeden bu yapıt üzerinde çalıştı.

Eser tamamlandığında, dünyanın en büyük başyapıtlarından biri ortaya çıkmıştı.

Son Yargılama, 1536-1541, Michelangelo, 13,7 m x 12 m, Sistine Şapeli, Vatikan

Şapelin tavanında olduğu gibi yine pek çok, üç yüzden fazla figürle karşı karşıyayız. Figürlerin yoğunluğuna rağmen, çeşitli şekillerde gruplanmaları, freskin okunabilirliğini kolaylaştırır.

Biz de yukarıdan başlayarak yapıtı anlatmaya çalışalım.

Tepedeki iki yarım kürede, İsa’nın çilesini anlatan iki sembol kullanılmıştır. Sağ tarafta İsa’nın kamçılanırken bağlandığı sütun, solda ise gerildiği çarmıh, melekler tarafından taşınmaktadır.

Çarmıh, Son Yargılama’dan detay

Freskin odak noktasında İsa vardır.

Başka ressamların “Son Yargılama” konulu eserlerinde İsa sakallı bir yargıç olarak görünür ve tahtında otururdu.

Michelangelo’nun İsa’sı, çağdaşlarını şoke etmiştir. Çünkü hem tahtı yoktur, hem de sakalının olmaması, gerekli ağırbaşlılıktan, heybetten yoksun bırakılması biçiminde değerlendirilmiştir.

Michelangelo’nun İsa’sı, alışılmışın tersine, yakışıklı, kaslı bir gençtir. Adeta Hristiyan Tanrısı değil, Yunan mitolojisindeki Güneş Tanrısı Apollon’dur. Nitekim arkasındaki sarı ışık, güneşi çağrıştırır.

Ama zarfa değil, mazrufa bakarsak, İsa’nın durumunun daha da problemli olduğunu görürüz. Kolunu umursamaz bir halde kaldırmıştır. Sanki yargılama ile, insanların beklentileri ile ilgilenmiyor gibidir.

Meryem bile bir umutla kendisine bakan insanlara yüz çevirmiştir. Artık onun da yapabileceği bir şey yoktur. Oğlunun haşinliğine karşı çaresiz kalmış, içine kapanmıştır.

İsa, Son Yargılama’dan detay

Soldaki Vaftizci Yahya, sağdaki, cennetin anahtarlarını elinde taşıyan Aziz Peter ile dengelenir. Peter, artık bunlara gereksinim kalmadığını vurgulamak istercesine, cennetin anahtarlarını İsa’ya iade eder gibi görünmektedir.

İzleyiciye göre Yahya’nın sağındaki yeşilli figürün Havva olduğu düşünülür.

Vaftizci Yahya ve Aziz Peter, Son Yargılama’dan detay

Hem kimlik kartı, hem cennet bileti

Her şehit, işkence/şehit edildiği aletle birlikte resmedilmiştir. Örneğin Katerina’yı dişli çark ile, Sebastian’ı oklarla, Vlas’ı etlerini kopartan demir taraklarla görürüz.

Aslında bu kutsal kişiler genelde bu şekilde değil, boyunları vurularak öldürülmüşlerdir. Çünkü Hristiyan inanışına göre, örneğin Katerina, kemiklerinin kırılması için dişli çarka bağlanacakken çark parçalanmış, Sebastian ise pek çok ok yemesine karşın ölmemiştir.

Kilise bu durumu, Tanrı’nın mucize göstererek, kutsanmış kişileri kurtarması olarak yorumlar.

Aynı Tanrı’nın aynı kutsanmış kişileri, boyunları vurulması söz konusu olduğunda neden kurtarmadığına ilişkin olarak ise, Kilise’nin ikna edici bir yanıtı yoktur.

Neyse ki inançlı kişilerin büyük çoğunluğu, inandıkları dinlerle ilgili bu tür soruları hemen hiç sormadığı için, yanıtların eksikliği pek hissedilmez.

Her hâlükârda, Michelangelo’nun resmettiği bu işkence aletleri, kimlik tespitinde işe yararlar. Yani bu şekilde mesela Sebastian’ı, Vlas’tan ayırabiliriz.

Bazı eleştirmenlere göre, azizlerin ve seçilmişlerin gözleri İsa’dadır çünkü kendi durumlarından, yani cennete kabul edileceklerinden, bile emin değillerdir. Nihai kararı heyecanla beklemektedirler. Bu nedenle bu aletleri İsa’ya göstererek, onun için çektikleri acıları kendisine hatırlatmakta ve cennete kabul edilmeyi ummaktadırlar.

Vlas, Katerina ve Sebastian, Son Yargılama’dan detay

Bağışlayacak mısınız, düşsün mü?

İsa’nın, izleyiciye göre sağ aşağısında, derisi yüzülmüş Aziz Bartolomeo vardır. Bu deri Michelangelo’nun otoportresidir ve farklı şekillerde yorumlanmıştır.

Bazı sanat tarihçilerine göre bu figür, “Son Yargılama” eserinin Michelangelo’yu ne kadar yorduğunun simgesidir.

Bazılarına göre ise bu figürde, mitoloji ile Hristiyanlığın estetik buluşması sağlanmıştır. Apollon gibi çizildiğini belirttiğimiz İsa’yı gören 16. yüzyıl aydınlarının aklına, doğal olarak Apollon’la ilgili meşhur efsane gelecekti. Buna göre, Marsias adındaki bir “satir”in – Yunan mitolojisindeki, yarı keçi yarı insan orman yaratığı – müzik konusunda kendisi ile yarışmaya girmesine sinirlenen Apollon, Marsias’ın derisini canlı canlı yüzdürmüştü. Çağdaşları tarafından “Il Divino-İlahi olarak adlandırılan Michelangelo’nun kendisini, tanrılara kafa tutan Marsias’a benzetmesi ve aynı akıbeti paylaşmaktan korkması şaşırtıcı değildi.

Michelangelo bir şiirinde, ölümden sonra yeni bir hayata başlama umudunu, bir yılanın deri değiştirmesi metaforuyla belirtmişti. İşte Bartolomeo’nun elindeki deri, yaşamı boyunca bedenin güzelliğine tutkun olmuş, bunu sanatına yansıtmış Michelangelo’nun pişmanlığını simgeler. “Etinden”, “günahtan” kurtulma arzusunu ve ruhsal yenilenme, kurtulma umudunu gösteren bu sahnede Michelangelo, Apollo’nun Marsias’a yaptığını, İsa’nın kendisine yapmaması için yalvarmaktadır.

Nitekim Bartolomeo gözlerini İsa’ya dikmiş, onun kararını sormaktadır. Michelangelo’yu bağışlayacak mısınız, yoksa bırakayım düşsün mü?

Bartolomeo, Son Yargılama’dan detay

Kayıkçının küreği, fış fış eder yüreği

İsa’nın ayakları altındaki melekler, kıyameti haber veren borazanlara – İslam’daki karşılığı sûr – üflemektedirler. Bu sesi duyan ölüler, mezarlarından kalkarlar. İki meleğin ellerinde duran “Hayat Kitabı”na göre nereye gidecekleri bellidir.

Melek Mikail’in tuttuğu küçük kitapta, cennete kabul edilenlerin adları yer alır. Sağdaki, daha büyük ve kalın kitapta ise cehennemliklerin listesi vardır.

Borazan üfleyen melekler ve iki kitap, Son Yargılama’dan detay

Mezarlarından kalkan ölüler, Son Yargılama’dan detay

Soldaki seçilmişler, cennete yükselirler.

Cennetlikler, Son Yargılama’dan detay

Sağ tarafta ise, yedi ölümcül günah görülmektedir. Buradaki iblislerin amacı, cennete uçmaya çalışanları yakalayıp onları cehenneme çekmektir. Zaten yukarıdaki melekler de bu ruhlara vurarak cennete girmelerini engellemektedirler.

Yedi günah bazı nesne ve davranışlarda vücut bulur. Örneğin boynundan para kesesi ve iki anahtar sallanan kişi, “açgözlülük” günahını işlemiştir. “Gurur” günahını işleyen bir başkası, sanki ilahi hükme karşı gelmeye gücü yetecekmiş gibi, yazgısına boyun eğmeyip, iblisler ve meleklerle mücadele etmektedir. Sağdaki “şehvet”li bir adam ise, cehenneme götürülmek amacıyla testislerinden çekilmektedir.

Lanetli ruhlar, Son Yargılama’dan detay

Bu keşmekeşte göze çarpan figürlerden biri de, Michelangelo’nun içinde bulunduğu endişe, vicdan azabı ve ruhsal yok oluş tehdidinin resmedilmiş halidir. Bu figür, yaşamın sonunun aniden gelip çattığını ve yaşarken yapılan hataların, işlenen günahların telafisi için artık hiç zaman kalmadığını fark etmesi nedeniyle böylesine umutsuzdur.

Lanetlenmiş adam, Son Yargılama’dan detay

Sağ altta, Yunan-Roma mitolojisinde ve Dante’nin “İlahi Komedya”sında kendisine yer verilen, yaşayanlarla ölülerin dünyaları arasındaki Styx ırmağının kayıkçısı Kharon, elinde küreğiyle, günahkarları cehenneme götürmektedir.

 

Kharon, Son Yargılama’dan detay

Papanın gücünün sınırı

Yapıtın en sağ alt kısmında hoş bir ayrıntı vardır.

Papanın teşrifatçısı Biagio da Cesena, böyle kutsal bir yerde bu kadar çıplağın yer almasının edepsizlik olduğunu söylüyor, bunların papalık şapelinden çok, hamamlara ya da meyhanelere uygun olduklarını belirtiyordu.

Michelangelo hırsını, Cesena’yı Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasının yargıcı Minos biçiminde çizerek aldı. Cesena, bacaklarına dolanmış ve cinsel organını ısıran dev bir yılanla, lanetlenmiş ruhlar arasında görülmektedir.

Biagio da Cesena, Son Yargılama’dan detay

Teşrifatçı, o figürün kaldırılması için hem Michelangelo’ya hem de Papa’ya yalvardı. Ama papa, cehenneme karışmaya gücünün yetmeyeceğini söyleyerek bir şey yapmadı.

Bazı insanlar tarihe ancak böyle geçebilirler. Cesena adındaki yobazın tarihteki yeri de, “Michelangelo’nun alay ettiği kişi” olarak tanınmaktır.

Il Braghettone

Ama kendisi gibi düşünen başkaları da vardı. “Son Yargılama” bazılarınca çok müstehcen bulundu, hatta eserin yok edilmesi gündeme geldi.

Yazar Aretino, kendisine saygı göstermeyen Michelangelo’dan intikam almak için, eserin ateşe verilmesini istiyordu. Aretino’ya göre “lanetlenmişlerin edep yerlerinden ateşlerin alevi yükselmeli, kutsanmışlarınkilerden ise güneş ışınları çıkmalıydı”.

Sadece çıplak figürler yüzünden değil, İsa’nın Hristiyan’dan ziyade Antik Yunan-Roma Tanrısı gibi resmedilmesi, böyle kutsal bir konuyu işleyen eserde Kharon, Minos gibi mitolojik yaratıklara yer verilmesi, meleklerin kanatsız gösterilmeleri, vb. çeşitli nedenlerle de yapıt çok eleştirildi.

Nihayet seneler sonra, o günkü Papa IV. Paul, Michelangelo’nun eserindeki çıplak figürlerin “giydirilmelerine” karar verdi ve bu işi yapmasını Daniele da Volterra’ya emretti. Muhtemelen Michelangelo’nun ölümünden sonra, yapıt üzerinde “düzeltmelere” başlayan Daniele, bu büyük dehaya hayrandı. Bu nedenle mümkün olduğunca az değişiklik yapma yoluna gitti. Ama yaptıkları yeterli görülmedi ve tekrar çağırıldı.

Sonuçta lakabı “Il Braghettone-Pantoloncuoldu.

İlerleyen yüzyıllarda, kendisinin yaptıklarıyla yetinilmeyecek, esere başka eklemeler de yapılacaktı. Ama 1600’den sonraki dönemlerde “Son Yargılama”ya yapılan eklemeler, 1980 ve 1990’lardaki restorasyonda temizlendi. 16. yüzyılda yapılan, başta Daniele da Volterra’nın “giysileri”, eserin tarihinin bir parçası olarak kabul edilip silinmediler.

Michelangelo, eserindeki çıplaklardan rahatsızlık duyan IV. Paul için şöyle söylemişti: “Kutsal Efendimize deyin ki, bu küçük bir iştir, hemen değiştirilir. Bir resmi düzeltmek kolayca yapılır, Kutsal Efendimiz dünyayı düzeltmeyi denesin.”

İnsanlığın öyküsü

Sistine Şapeli’nin yine Michelangelo’nun eseri olan tavanında, Tanrı evreni, dünyayı ve insanları yaratıyor, insanlar cennetten kovuluyor, peşinden Nuh Tufanı geliyordu. Botticelli’yi anlattığımız yazıda değindiğimiz üzere, yan duvarlarda peygamberler birbirini takip ediyor, sonunda Musa’ya, İsa’ya ve papalara ulaşılıyordu.

“Son Yargılama” ile birlikte, insanlığın sonu da resmedilerek, tüm döngü tamamlanmıştır.

Sistine Şapeli, Vatikan

“Son Yargılama”nın halka açıldığı günden bu yana, önceleri İtalya, Almanya, Fransa, Hollanda gibi Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden, sonraki yüzyıllarda ise dünyanın dört bir yanından pek çok sanatçı Sistine Şapeli’ne akın etti.

Gördükleri figürlerin birebir kopyalarını çizmeye ve böylece Michelangelo’nun yarattığı etkinin benzerini meydana getirmeye çalıştılar.

Birinci amaçlarında başarılı oldular, ikincisinde değil…

Papaya niyet, faşiste kısmet

Michelangelo, “Son Yargılama”dan sonra çeşitli mimarlık projelerinde çalıştı. Kendisine göre, “bir binanın iskeletinin parçaları, vücudun uzuvlarına benzer. Sadece anatomiyi iyi bilenler, mimariden anlarlar.”

Mimaride de gerçek bir ustaydı ama fikirlerinin hayata geçirilmesi için bazen çok uzun süre geçmesi gerekti.

Örneğin Roma’daki yedi tepeden biri olan Capitoline Tepesi’ni tasarlasa da, bu tepenin ortasında, on iki köşeli yıldızı içeren oval dizayn, burçları simgelediği için papalar tarafından Hristiyanlık karşıtı olarak görüldü ve yüzyıllar boyunca inşa edilmedi. Yerdeki taş döşemelerinin Michelangelo’nun isteğine uygun şekilde yapılmasını 1940 yılında emreden ise, Benito Mussolini oldu.

Özgürlüğe, cumhuriyete tutkun Michelangelo’nun tasarısının gerçekleştirilmesinin dört yüz yıl sonra faşist diktatör Mussolini’ye kısmet olması, Mussolini’nin açık görüşlülüğünü değil, aradaki dönemde hüküm süren onlarca papanın dar kafalılığını gösterir.

Capitoline Tepesi ya da İtalyanca ismiyle “Campidoglio”, Roma

Michelangelo, yapımı 1506’dan beri kırk yıldır devam eden ve seksen yıl daha devam edecek olan Aziz Peter Bazilikası’na da baş mimar olarak atandı. Ama çalışması karşılığında ücret almayı reddetti.

“Bu işi yalnızca Tanrı sevgisi ve havarinin onuru için kabul ediyorum.” diye yazacaktı.

Nicodemit kime denir?

Michelangelo hayatının son yıllarında, eski ideallerini bir yana bıraktı. İnsan bedeninin güzelliğini göstermenin, tanrıya giden yolun aracı olduğuna artık inanmıyordu. Şöyle yazmıştı: “Aşka ilişkin eski, mutlu ama boş düşüncelerim ne olacak, şimdi ikili ölüme (bedenin ölümü ve ruhun lanetlenmesi) yaklaşırken? Bu ölümlerin ilkinden eminim, ikincisinin ise tehdidi altındayım. Ne resim ne de heykel artık ruhumu sakinleştirebilir. Ruhum şimdi, bizi kucaklamak için çarmıhta kollarını iki yana açmış ilahi aşka dönüktür.”

Michelangelo çok değer verdiği Vittoria Colonna’yı 1547’de kaybetti. İyice karamsarlığa gömülmüş bir halde, kendi mezarı üzerinde çalışmaya başladı.

Yine de yaşlılık Michelangelo’nun fiziksel gücünü azaltmışa pek benzemiyordu. Vasari’nin aktardığına göre, “vakit geçirmek ve kendisini oyalamak için bir Pieta yapmaya karar verdi, çünkü keski ile çalışmanın sağlığını korumasına yardım ettiğini söylüyordu.” Çok az uyuyan ve gece gündüz çalışan Michelangelo, “kendisine bir şapka yapmış ve ortasına bir mum koymuştu, böylelikle hem ellerini serbestçe kullanabiliyordu hem de ne yaptığını görebiliyordu.”

Gerçi yapıtın konusu hakkında uzlaşmaya varılamamıştır. “Pieta” olabileceği gibi, İsa’nın çarmıhtan indirilmesi, mezara gömülmesi gibi farklı sahneleri ya da bu üçünün birleşimini gösterdiğini iddia edenler de vardır. Biz yine de Vasari’yi doğru kabul edelim ve eserin “Pieta” olduğunu varsayalım.

Pieta Bandini, 1547-1555, Michelangelo, Museo dell’Opera del Duomo, Floransa

Michelangelo’nun, gömüleceğini düşündüğü kilisenin sunağı için hazırladığı bu “Pieta”ya, arkada duran, şapkalı figürde, otoportresini eklediğine inanılır.

Muhtemelen bu figür, Kutsal Kitap’ta karşımıza çıkan Nicodemus’tur. Nicodemus, dışarıdan bakıldığında dini bütün bir Yahudi olarak görülüyordu ama aslında geceleri gizli gizli İsa’nın yanına gelip ondan talimat alıyordu. Bu yüzden, gerçek inançlarını gizlemek için dini inançlarını alenen yanlış beyan ettiğinden şüphelenilen kişilere “nicodemit” denir.

16. yüzyılda, Kalvinizm tarikatının önderi, Protestan John Calvin tarafından ilk kez kullanılan bu tanımlamanın Michelangelo için de geçerli olduğu kabul edilmektedir. Michelangelo Katolik Kilisesi’ne her zaman bağlı kalmış olmakla birlikte, Protestan görüşlere de sempati duyuyordu. Ama Papa’nın hakimiyetindeki İtalya’da bunu açıklaması ölümle sonuçlanacağından, bu görüşlerini dolaylı yoldan dışa vurabilmek için kendisini Nicodemus olarak gösterdiği iddia edilmiştir.

Yine Vasari’ye bakacak olursak, “heykel üzerinde öyle hırsla çalışıyordu ki, tek vuruşta sekiz-on santim kalınlığındaki taşları yerinden söküyordu. En ufak hatanın geri dönüşü olmayacaktı.”

Nitekim, belki kullandığı taşta rastladığı bir damardan, belki yaptığı işi beğenmediğinden, belki de 1555’te papa seçilen IV. Paul’un Michelangelo’nun emekli maaşını iptal etmesi ve Protestanlığın gücünü kırmak için engizisyonu kurması üzerine kendisini tehdit altında hissetmesinden ötürü Michelangelo aynı yıl bir gece, sekiz yıldır çalıştığı eseri yok etmeye kalktı. Michelangelo’nun saldırısıyla, eserden pek çok parça kopmuştu, eğer hizmetçisi Antonio araya girmeseydi, yapıt tamamen mahvolacaktı.

Genç bir heykeltıraş çırağı olan Tiberio Calcagni, daha sonra yapıtı restore etmeyi başarmıştır.

İsa’nın sol bacağı hariç… Bu yüzden İsa tek bacaklıdır.

Son güne kadar…

Michelangelo son günlerine kadar heykeltıraşlığa devam etti.

12 Şubat 1564’te tüm gününü, “Pieta Rondanini” üzerinde çalışarak geçirdi. 14 Şubat’ta ateşi çıktı ama 89 yaşında olmasına karşın yatağa girip dinlenmeyi istemedi.

18 Şubat’ta son nefesini vermişti.

Yanında yardımcısı ve Sistine Şapeli’ndeki freskleri “giydiren” Daniele da Volterra ile, genç aşkı Tommaso dei Cavalieri vardı.

Papa, Michelangelo’nun Hristiyanlığın en büyük kilisesi olan Aziz Peter Bazilikası’na gömülmesini istese de, Michelangelo bunu reddetmiş, “öldüğümde beni Floransa’ya götürün” demişti. “Çünkü oraya canlı dönemeyeceğim.”

Böylece “Il Divino”, çok sevdiği Floransa’sındaki, Santa Croce Bazilikası’na gömüldü.

Michelangelo’nun mezarı, Santa Croce Bazilikası, Floransa

Yazı dizimizin bir sonraki bölümünde, Rönesans’ın üçüncü büyük ustasının eserlerini anlatacağız.

28

“11-Ölümün Gölgesinde: Michelangelo Buonarroti (1475-1564)” için 6 yanıt

Harika bir yazı olmuş, zevkle okudum ve gidip bu gözle eserlere tekrar bakmak istedim. Paylaşımın için çok teşekkürler.

Tek solukta hakkında 2 yazıyı da okudum 😍 elinize sağlık.. mezarı neden bu kadar sönük? ya da değilse nasıl biraz bahsetseniz harika olurmuş sadece.. Teşekkürler sevgiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir