Site icon Berk Birincioğlu

İsmini Şansölyeden Alan Gemi

Savaş Donanması

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış Almanya’ya dayatılan Versay Anlaşması sınırlamaları kapsamında, Almanya’nın çok küçük bir donanmasının olması öngörülüyordu. Ama daha Hitler iktidara gelmeden, Alman donanmasının yeniden güçlendirilmesi çalışmalarına başlanmıştı.

Hitler’in iktidarında, Alman ordusu Wehrmacht’ın diğer birimlerinde (Heer-Kara Kuvvetleri, Luftwaffe-Hava Kuvvetleri) olduğu gibi, donanmadaki silahlanmanın da hızlanmasını sağladı. Yine Hitler’in iktidarı sırasında, 1935’te, donanmanın adı Reichsmarine-İmparatorluk Donanması’ndan Kriegsmarine-Savaş Donanması’na çevrildi.

Bununla birlikte, Alman ordusunun temelini Kara Kuvvetleri oluşturuyor, ardından Hava Kuvvetleri geliyordu. Donanma ise üçüncü sıradaydı.

Donanmanın gözbebeği Unterseeboot-denizaltı ya da daha çok bilinen ismiyle U-Boot’lardı. Bunun yanı sıra, iki hızlı savaş gemisinden oluşan Bismarck sınıfı da meşhurdu. “Bismarck” ve “Tirpitz” adındaki bu gemiler, Kriegsmarine’nin en büyük ve güçlü gemileriydi.

Tirpitz, Bismarck’tan ağırdı. Hatta bir Avrupa devleti donanması tarafından yapılan, gelmiş geçmiş en ağır gemiydi.

Tirpitz

Ama Tirpitz’in kardeşi Bismarck daha ünlüydü.

Yapımına 1936’da başlanan gemi, Almanya’nın efsanevi başbakanı Otto von Bismarck’ın torunu Dorothee von Löwenfeld tarafından kutsanarak, 14 Şubat 1939’da Hitler’in katılımıyla düzenlenen törenle suya indirildi.

Bismarck

Üç haftalık ömür

1941 Nisan’ında, Bismarck ve Prinz Eugen gemileri tarafından “Rheinübung Operasyonu”nun yapılması kararlaştırıldı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Erich Raeder’in, Amiral Günther Lütjens’e verdiği emirde, “Bismarck’ın düşman gemilerini yok etmekten ziyade oyalamaya çalışması, böylece Prinz Eugen’e, ticari gemilerin batırılması için zaman kazandırması” belirtiliyordu. “Operasyonun hedefi düşman gemileri değil, İngiltere’ye besin ve hammadde sağlayan ticari gemiler”di ve “düşman gemileriyle temastan kaçınılacak, yalnızca görevin bunu gerektirmesi halinde ve o zaman bile, aşırı riskten kaçınılarak” çarpışmaya girilecekti.

Erich Raeder

Lütjens bu operasyonun çok riskli olduğunu, Tirpitz ile diğer savaş gemisi Scharnhorst hazır olana kadar beklenmesi gerektiğini düşünüyordu. Ona göre, ağır zırhlılar düşmanın karşısına “çay kaşığı ölçüsünde” çıkartılmamalıydı.

Ne kadar uğraşsa da Raeder’i ikna etmeyi başaramadı. 5 Mayıs’ta Bismarck’ı ziyaret eden Hitler’le operasyonun ertelenmesi için yaptığı görüşmede, özellikle torpido bombardıman uçaklarının yaratacağı tehlikeye dikkat çekti.

Ama Hitler de nihai kararı Raeder’e bıraktı.

Sonuç; “Rheinübung Operasyonu” yapılacaktı.

O gün ne Hitler ne de Raeder, bu karar yüzünden Lütjens’in üç haftalık ömrü kaldığını biliyorlardı.

Lütjens ise bir şeyleri sezmişti. 12 Mayıs’ta Bismarck’a binmeden bir gün önce eski dostu Conrad Patzig’e şöyle söyledi: (İngiltere ve Almanya arasındaki) güç dengesizliği yüzünden er ya da geç kendimi kurban etmem gerekeceğini anladım. Özel hayatımı sona erdirdim ve üzerime düşen görevi onurumla yerine getirmeye karar verdim. Öyle ya da böyle…”

Günther Lütjens

Takip başlıyor

Aslında bu daha baştan, olanaksız bir görevdi.

Çeşitli savaş tatbikatlarında, Tirpitz’in düşmana görünmeden Atlantik Okyanusu’na ulaşabilmesi test edilmiş ama bunun mümkün olmadığı görülmüştü.

Lütjens’in bu tatbikatların sonuçlarını bildiği neredeyse kesindir.

18 Mayıs’ta operasyon başladı.

21 Mayıs’ta Norveç kıyılarında Prinz Eugen deposunu doldurdu ama Lütjens, Bismarck’ın bunu yapmasını gerekli görmedi. Muhtemelen, kuzeydeki Weissenburg tankeri aracılığıyla bunu daha sonra yapabileceğini düşünüyordu.

22 Mayıs’ta, İskoçya yakınlarında güçlü bir İngiliz filosunun olduğuna dair istihbarat alınca, bulunduğu bölgeden bir an önce uzaklaşmaya karar verdi. Aslında hatalı olan bu istihbarat raporu, Atlantik Okyanusu’na gitmeden önce yakıt ikmali yapmasını önlemişti.

Ama Lütjens’in tek hatası bu değildi. Altındaki subayların, görüş mesafesinin kısıtlı, böylece İngiliz gemilerine yakalanma ihtimalinin düşük olduğu, farklı rota tekliflerini kulak ardı etmişti.

Benzer şekilde, meteoroloji uzmanı hava açıldığında düşman gemilerince tespit edilebileceklerini, kendilerine örtü sağlayan bulut kümesinin hızlı hareket ettiğini belirtmiş, bunu kaçırmamak için geminin hızlandırılmasını önermiş ama Lütjens bu öneriyi de dinlememişti.

Bu sırada, tarafsız İsveç’e ait kruvazör Gotland’ın raporu, Alman işgali altındaki Norveçli direnişçilerin istihbaratı ve hava keşifleri sayesinde, İngilizler operasyondan haberdar olmuşlar ve güçlü Kraliyet Donanması toplanmaya başlamıştı. Ağır kruvazörler HMS Norfolk ve HMS Suffolk’un içinde bulunduğu bir grup, Grönland ile İzlanda arasındaki Danimarka Boğazı’nda devriye gezecek, HMS Prince of Wales ve HMS Hood’un dahil olduğu başka bir grup ise, İzlanda’nın güneyinde Almanları bekleyecekti.

Danimarka Boğazı

Ama Lütjens, ne düşman hareketlerinin istihbaratını alarak tehlikenin farkına varan Bismarck’ın kaptanı Ernst Lindemann ile, ne de Prinz Eugen’in kaptanı Helmuth Brinkmann ile, içinde bulundukları durumu değerlendirmeye yanaştı.

Ernst Lindemann

Helmuth Brinkmann

23 Mayıs akşamı Grönland’da Norfolk ve Suffolk ile karşılaştığında, iki taraf arasında ufak bir çarpışma yaşansa da, gemilerden hiçbiri önemli hasar görmedi.

İngiliz kruvazörleri çekildiler.

Ama çok değil…

Alman gemilerinin takibine başlamışlardı.

Hız, zırhtır

24 Mayıs’ın ilk saatlerinde Almanlar için durum daha da kötüleşti. Norfolk ve Suffolk tarafından takip edildikleri yetmezmiş gibi, Prince of Wales ve Hood’un da dosdoğru üzerlerine geldiğini tespit etmişlerdi.

Prince of Wales, Bismarck’ın büyüklüğü ve gücüne sahip bir gemiydi ama bazı teknik problemleri vardı. Demir aldığında, liman işçileri hala geminin güvertesinde çalışıyorlardı. Ayrıca mürettebatı deneyimsizdi.

Hood ise, donanmaya katıldığı 1920’den sonraki yaklaşık 20 yıl boyunca dünyanın en büyük ve ağır savaş gemisi olmuştu.

1920’de gücünün doruğundayken gezegenin topraklarının yaklaşık dörtte birini kaplayan Britanya’nın gururu donanması, donanmanın gücünün simgesi de HMS Hood idi.

HMS Hood

Hood’un tek kusuru, zırhının zayıflığıydı. Çünkü gemide zırh yerine motor gücüne odaklanılmıştı.

Bu durum, Britanya denizcilik tarihinde Amiral Nelson’dan sonra ikinci kişi olarak görülen John Fisher’ın (1841-1920) dinamik felsefesine uygundu.

Kendisine göre “Hız, zırhtır.”

John Fisher

Bir yanda Britanya İmparatorluğu’nun, diğer yanda Hitler Almanyası’nın gururu olan dev gemiler karşı karşıya gelmişti.

Bismarck ile Hood arasındaki muharebeden yalnızca biri sağ çıkacaktı.

Bismarck’ı batırınız!

Hood’un Prinz Eugen’e yaptığı ilk atışları, Prince of Wales’ın Bismarck’a saldırısı izledi.

Hala çatışmadan kaçabilmeyi uman, cephanesini ticari gemilere saklamayı düşünen ve karşı saldırı kaçınılmazsa bile, bunun için gemilerin en uygun açıya gelmesini bekleyen Lütjens’in ateş emri vermemesi üzerine, Bismarck’ın kaptanı Lindemann inisiyatifi eline aldı. Görgü tanıklarının ifadesine göre, şöyle mırıldanmıştır: “Gemimi kıçının altından vurmalarına izin verecek değilim. Atış serbest!”.

Sonunda Lütjens de atış emrini onayladı.

İki Alman gemisinin Hood’a ateş etmesi sonuç verdi.

Hood’un açılışı yapmasının üzerinden daha 10 dakika geçmemişti ki, 20 yıl kadar dünyanın en büyük savaş gemisi olmuş HMS Hood, 3 dakika içinde, 1.415 kişilik mürettebatıyla birlikte denize gömüldü.

Gemiden yalnızca 3 kişi kurtuldu.

Prinz Eugen’den çekilen fotoğraf, uzakta Hood’dan yükselen dumanlar görünüyor

Tek başına kalan ve ciddi hasar alan Prince of Wales kaçmaya başlayınca, Bismarck’ın kaptanı Lindemann, düşmanın peşinden gidip işini bitirmeyi önerdi. Hesaplamasına göre 2-3 saat içinde onu yakalarlardı.

Ama Lütjens, Deniz Kuvvetleri Komutanı Raeder’in emirlerine sıkı sıkıya bağlı kalmaya, zorunlu olmadıkça muharebeye girmemeye taraftardı.

İki komutan arasındaki anlayış farkı, hem bulundukları mevki hem de kişilik yapıları ile ilgilidir. Lindemann bir gemi komutanıydı ve olaylara taktiksel açıdan yaklaşıyordu. Ona göre, düşman gemisini yok etmek mümkünse, bu iş yapılmalıydı.

Lütjens ise taktiksel değil, stratejik bir anlayış sergiliyordu. Operasyonun amacı, düşman gemileri yerine ticari gemileri yok etmekti. Bu yüzden kısıtlı cephane, gereksiz muharebelerde harcanmamalıydı.

Gerçi Raeder Lütjens’e, cesur davranması için tam yetki vermişti. Çünkü denizin ortasında hızlı karar verilmesi gereken bir anda, yalnızca orada olan kişinin, yani Raeder’in değil Lütjens’in durumu değerlendirebilmesi mümkündü.

Diğer yandan Lütjens’in, inisiyatif alarak Raeder’in emirlerine aykırı hareket ettikleri için görevden uzaklaştırılan iki filo komutanının kaderini paylaşmak istememiş olması da muhtemeldir. Ayrıca Prince of Wales’i takip etmekle zaman harcaması, gemilerini ve mürettebatını, hala arkasında olan Norfolk ve Suffolk’un saldırılarına maruz bırakacaktı.

Lütjens’in Prince of Wales’in peşinden gitmemesi hakkında epey tartışılmıştır. Hood’un batırıldığına ve Lütjens’in kararına ilişkin Raeder’in raporu Hitler’e ulaştığında, Hitler herhangi bir sevinç, vb. belirtisi göstermeden, çevresindekilere şöyle diyecekti: “Hood’u batırıp diğerine de zarar verdiyse, neden onu da batırmamış ki?”

Her halükarda, Hood’un batırılması Alman kamuoyunda büyük sevinç yarattı. Aynı dönemde Girit Adası’nın işgali sırasında, İngiliz gemilerinin hakkından gelen Luftwaffe’ye dair haberleri keyifle dinleyen Almanlar, bambaşka bir coğrafyada, düşmanın gücünün simgesi haline gelmiş Hood gibi bir geminin batırılması ile adeta kendilerinden geçmişlerdi.

Elbette Propaganda Bakanı Goebbels bu fırsatı kaçırmadı ve “İngiltere’ye yürüyoruz” sloganı altında radyoda yayınlar yaptı.

İngiliz halkında ise tam tersine büyük bir üzüntü ve öfke vardı. Yalnızca en gurur duydukları gemiyi değil, aynı zamanda 1.400’den fazla evlatlarını da kaybetmişlerdi.

Bunun intikamı alınmalı, halkın morali tekrar yükseltilmeliydi. Başbakan Winston Churchill ivedilikle, Atlantik’teki bütün savaş gemilerini tek bir hedefe yönlendirdi:

“Bismarck’ı batırınız!”

Winston Churchill

Buna karşın Alman komutan Karl Dönitz, Atlantik’teki tüm U-Boot’ların Bismarck’ın yardımına gitmesini emretti.

Karl Dönitz

 

Bismarck için iki tarafın yarışı başlamıştı.

Zekice bir manevra

Bu arada Bismarck’ın önemli bir sorunu vardı: Gemiden yakıt sızıyordu.

Norveç’te yakıt ikmali yapma şansını kullanmamış olması, şimdi Lütjens’in karşısına, telafisi mümkün olmayan bir hata olarak çıkmıştı.

Buna ek olarak, ticari gemilere yapılacak saldırının başarıya ulaşması için gerekli olan sürpriz unsuru da elden kaçmıştı. Artık kendisini adım adım izleyen iki gemi vardı.

Bu nedenle operasyonu sonlandırmaya ve Bismarck’ı güvenli bir limana çekmeye karar verdi. Hasar almamış Prinz Eugen ise tek başına göreve devam edecekti.

24 Mayıs akşamında, Bismarck kendisini takip eden gemilere ateş açtı ve böylece Prinz Eugen’in hasar görmeden uzaklaşabilmesini sağladı.

Prinz Eugen Atlantik’e gidecek, denizdeki bir tankerden ikmal yapacak ama motor arızası yüzünden, hiçbir ticari gemiyi batıramadan, Fransa’daki Brest Limanı’na dönecekti.

Bismarck’ın önünde ise iki yol vardı.

1.600 km uzaktaki Norveç kıyıları ya da bu kıyılardan da 970 km uzaktaki Fransız kıyıları…

İki komutan arasında yine fikir ayrılığı çıktı. Lindemann daha yakın liman olan Norveç’e gitmeyi önerdi ama bu seçenekte, düşmanın deniz, hava ve kıyı gücünün en yoğun olduğu bölgenin yani İngiltere’nin yanından geçmek gerekiyordu.

Bu yüzden Lütjens, Fransız Limanı Saint-Nazaire’e gitmeye karar verdi. Mayıs’ta Fransa’da geceler Norveç’tekilerden uzundu, böylece Bismarck karanlıkta kimseye görünmeden yol alabilir, ayrıca o bölgedeki U-Boot’lardan yardım görebilirdi. Bismarck bir kez tamir olduktan sonra, İngiliz ticari gemi rotasının da dibinde olacak, böylece yarım bıraktığı göreve dönebilecekti.

Lütjens 52. doğum günü olan 25 Mayıs’ta saat 03:00’te, zekice bir manevra ile Bismarck’a 270 derecelik açı yaptırarak peşindeki gemileri atlatmayı başardı. O bölgede Alman U-Boot’ları bulunduğunu düşünen İngiliz gemileri, bunlardan korunmak amacıyla zikzaklar çizmişler, bu sırada Bismarck, İngiliz radarlarının erişim alanından çıkmıştı.

Bismarck’ın İngiliz gemilerini atlatması

Ama Lütjens, bunu başardığının farkında değildi, İngilizlerin kendisinin pozisyonunu bildiklerini ve hala takip edildiğini sanıyordu. Bu yüzden Almanya’daki donanma komutanlığına, Fransa kıyısındaki St. Nazaire’a gittiğini, yoldaki gelişmelere dair bilgileri, vb. peş peşe gönderdi.

Prinz Eugen’in kaptanı Brinkmann, Lütjens’in hatasını fark etmiş, Lütjens’in bu kadar fazla mesaj göndermesinin gereksiz ve riskli bir davranış olduğunu seyir defterine yazmıştı.

Ama Lütjens’i durdurmak için elinden bir şey gelmedi.

Ters tepen konuşma

Diğer yandan Bismarck’ın durumu giderek kötüleşiyordu. Muharebede aldığı hasar yüzünden elektrik gücünde aksama olmuş, ayrıca gemide açılan deliklerden içeri giren tuzlu su, yakıt borularını ve kazanları tehdit edecek hale gelmişti.

Geminin durumuna ilişkin olarak, Lütjens’in mürettebata hitabı şöyleydi: “Bismarck’ın denizcileri! Üzerinizi şanla örttünüz! Muharebe gemisi Hood’un batırılmasının yalnızca askeri değil aynı zamanda psikolojik önemi vardır, çünkü o gemi Büyük Britanya’nın gururuydu. Bundan böyle düşman, gücünü toplayacak ve üzerimize salacak.

Ticari gemileri kendi başına batırabilmesi için serbest bıraktığım Prinz Eugen düşmandan uzaklaşmayı başardı. Diğer yandan biz, aldığımız yaralar yüzünden, bir Fransız limanına gitme emri aldık. Yolumuza düşmanlar çıkacak ve bizimle çarpışmaya girecekler.

Alman halkı sizinledir. Namlularımız kızarana ve son top mermimize kadar savaşacağız. Biz denizciler için seçenek, zafer ya da ölümdür.”

Bu konuşma mürettebatı şevke getirmek yerinde, moralleri bozmuştu. Lütjens’in sözleri, komutanın kurtulacaklarına inanmadığı şeklinde yorumlandı.

Lütjens’in karamsarlığının, emri altındaki askerlere geçtiğini fark eden Lindemann, yardımlarına gelen U-Boot ve Luftwaffe’den bahsetse de, bu sözleri moralleri düzeltmekte pek etkili olmadı.

Bismarck’taki denizciler akıbetlerini düşündükçe derin bir endişeye kapılıyor, neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlardı.

Bunu öğrenmeleri için çok beklemeleri gerekmeyecekti.

Hata hata üstüne

Lütjens’in gönderdiği mesajlar sayesinde İngilizler Bismarck’ın pozisyonunu aşağı yukarı belirleme fırsatını yakaladılar. Ama yapılan bir çizim hatası yüzünden, Bismarck’ın bulunduğu yer, gerçekte olduğundan çok daha kuzeyde zannedildi. Takip eden gemiler bu tarafa yönlendirilince, Bismarck 25/26 Mayıs gecesi epey yol alabildi.

26 Mayıs sabahında ise şans tekrar İngilizlere güldü. Bismarck’ın bıraktığı yağ birikintisini takip eden bir İngiliz keşif uçağı, Alman gemisinin yerini tespit etti.

Ayrıca İngiliz şifre kırıcıları, Alman Hava Kuvvetleri’nin Bismarck’a destek vermek üzere Fransa’nın Brest kentinde toplanması emrini aldığını çözdüler. Fransız direnişçileri de Alman savaş uçaklarının Brest’e geldiğini İngilizlere doğruladılar.

Demek ki Bismarck’ın hedefi Norveç değil, Fransa’ydı.

Bismarck mevcut hızıyla ilerlerse, bir günden kısa sürede U-Boot’ların ve Luftwaffe’nin koruma alanına girebilecekti. Ne pahasına olursa olsun Bismarck’ın yavaşlatılması gerekiyordu. Ama İngiliz gemilerinin çoğu, Bismarck’ı durdurabilecek kadar yakında değildi.

Yapılacak tek şey kalmıştı. HMS Ark Royal uçak gemisinden kalkan Fairey Swordfish uçakları Bismarck’ın üzerine yollandı.

Ancak, Bismarck’ı takip etmesi için kruvazör Sheffield’in gönderildiği bilgisi pilotlara iletilmediğinden, uçaklar Bismarck yerine yanlışlıkla Sheffield’e saldırdılar. Neyse ki, torpidoların manyetik kapsülleri çalışmadı ve Sheffield yara almadan kurtuldu.

Uçaklar Ark Royal’e döndükten sonra torpidolarla donatılıp tekrar havalandılar. 26 Mayıs akşamındaki saldırıya 15 uçak katıldı.

Bu saldırıda Bismarck’ın dümeni hasar gördü. Ayrıca geminin hızı epey düşmüştü.

Bir Swordfish uçağı Bismarck’a saldırdıktan sonra Ark Royal uçak gemisine dönüyor

Ark Royal uçak gemisinden Bismarck’a saldırı düzenledikleri için ödül alan 5 hava mürettebatı

26 Mayıs gecesi Lütjens karargaha durumu bildirdi: “Gemi manevra kabiliyetini kaybetti. Son mermimize kadar savaşacağız. Führer çok yaşa!”

Beylik sözler

Bismarck gece boyunca HMS Cossack, Sikh, Maori, Zulu ve ORP Piorun gemilerinin aralıksız torpido atışlarının hedefi oldu.

Gerçi bu atışlardan hiçbiri hedefine ulaşamadı. Ama hem Almanların morallerinin daha da bozulmasına, hem de zaten uykusuz olan mürettebatın iyice yorgun düşmesine yol açtılar.

Ayrıca kuzeyden Norfolk ve HMS Rodney, güneyden HMS Dorsetshire ve batıdan HMS Edinburgh, başka gemilerle birlikte, Bismarck’ın üzerine geliyorlardı.

Churchill’in emriyle, 6 savaş gemisi ve savaş kruvazörü, 2 uçak gemisi, 13 kruvazör ve 21 destroyer Bismarck’ı batırmaya odaklanmışlardı.

2. Dünya Savaşı’nın başladığı 1939’da dünyanın en güçlü donanmasına sahip Britanya İmparatorluğu ile denizde mücadeleye girmenin ne anlama geldiği, şimdi ortaya çıkıyordu.

Bunun farkında olan Lütjens, 26 Mayıs 23:58’de karargaha gönderdiği mesajda şöyle diyordu:

“Alman İmparatorluğu’nun Führer’i, Adolf Hitler’e…

Führer’im size ve Almanya’nın zaferine dair kaya gibi sağlam inancımızla, sonuna kadar savaşacağız.”

Lütjens’in Hitler’e mesajı

Hitler 27 Mayıs 01:53’te bu mesajı yanıtladı: “Bütün Alman ulusu adına size teşekkür ederim”.

Sonra bir mesaj daha geldi:

“Bismarck gemisinin mürettebatına…

Bütün Almanya sizinledir. Yapılabilecek olan ne varsa yapılacaktır. Görevinize adanmışlığınız, halkımızın varoluş mücadelesini güçlendirecektir.”

Başkalarının hayatı üzerinde kumar oynayan diktatörlerin, her devirde rastlanan, beylik sözleri…

Kaçınılmaz son

Aynı günün sabahı 08:47’den itibaren HMS Rodney, King George V, Norfolk ve Dorsetshire’dan Bismarck’a peş peşe ateş açıldı. Bismarck İngilizlere ateşle karşılık verse de, yarım saat içinde silahlarının büyük bölümünü kaybetti.

Böylece İngiliz gemileri yakına gelerek ateş etmeye devam ettiler.

HMS Rodney, uzakta yanar halde görünen Bismarck’a ateş ediyor

4 İngiliz gemisi 2800’den fazla atış yapmış ve bunların 400’den fazlası hedefini bulmuştu. Yakıtları çok azalan ve olası U-Boot saldırılarından çekinen İngiliz savaş gemileri, muharebe alanından ayrıldılar.

Ama Bismarck öyle ağır yaralar almıştı ki, artık suyun üzerinde kalması mümkün değildi. Bunun üzerine Almanlar gemiyi batırmaya karar verdiler.

Saat 10:40’ta gemi sulara gömüldü.

110 Alman İngilizlere esir düşmüş, 5’i ise bir U-Boot tarafından kurtarılmıştı.

Bismarck’tan kurtulanlar HMS Dorsetshire’a alınıyor

2.000’in üzerinde mürettebat hayatını kaybetti.

Ölenler arasında, Lütjens ve Lindemann da vardı. Kurtulanlardan bazıları, ikisinin aynı top mermisi ile öldüğünü söylediler. Bazıları ise, gemi batarken güvertede Lindemann’ı esas duruşta gördüklerini iddia ettiler.

Bismarck’ın batışıyla birlikte Kriegsmarine, müttefik ikmal hatlarına karşı bir daha asla böyle bir su üstü saldırısına girişmeyecek, bu mücadeleyi U-Boot’lar ile sürdürecekti.

Bismarck ve Prinz Eugen’in rota ve akıbetleri

74
Exit mobile version